Sokak hayvanları sorununu çözmek hedefli yasa gündemde.
550 yılı aşkın süreçte İstanbul en sorunlu il.
Yazar Pierre Loti “sokaklarında köpek olmadığı bir İstanbul’u düşünemiyorum” demişti.
Aslında Bizans sokaklarının hakimi kedilerdi.
Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethiyle birlikte sokaklarda egemenlik köpeklere geçti.
Neden?
Rivayetlere göre köpekler Fatih’in ordusundaki Türkmenlerle birlikte gelmiş.
KÖPEKLERİN MUTLU YILLARI
Fransız edibi Lamartine’nin 1863 yılında geldiği İstanbul’dan izlenimlerinden birkaç satır…
“Türkler bütün yaratıklarla barış içinde yaşıyor. İster ağaçlar, ister kuşlar ya da köpekler olsun, Tanrı’nın yarattığı her şeye saygı gösteriliyor.”
Sadri Sema “Eski İstanbul Hatıraları” adlı eserinde şöyle anlatır:
“Köpekler İslam dininin hükümleri gereğince evlere sokulmazdı.
Fakat sokakta, bunlara ekmek doğranırdı.
Kediler, evlerin davetsiz misafiriydi.
Ağaçların tepelerinde ve bacalarda leylek yuva yapardı.
Çatı aralığında kırlangıçlar uçuşur, kuş yuvalarına el değdirilmezdi.
Yuva bozanın günahı büyüktü.
Evlerdeki örümcek ağları sabah vaktinde zarar vermeden toplanırdı.
Kumru ve güvercinler kafeste beslenmezlerdi.
Kanarya, saka, dudu kuşu, muhabbet kuşu, papağan gibi kuşlar kafeslere konurdu.
Pazarlardan canlı kuşların kafesleriyle satın alınıp azat edilmesi geleneği vardı.
Ölen bir kişi her gün sokak hayvanlarına ve güvercinlere et, kemik, kuş yemi, kasaplardan bir miktar etin satın alınarak hayvanlara dağıtılması vasiyeti yaygındı.
Mandalarla hububat nakliyesi sırasında üzerine uçuşan kuşlara kesinlikle müdahale edilmezdi.”
Osmanlı’da “inkılapçı Padişah” namıyla geçen II. Mahmut çok sevdiği atı için Karacaahmet mezarlığında kubbeli bir mezar yaptırmıştı.
Ama…
KÖPEK KIYIMLARI
Köpekler için bakış açışı değişikti.
Halk arasında “Hayırsız Adalar” diye anılan üç adadan biri olan Sivri Ada’ya sokak köpeklerini taşıyan gemi fırtınaya yakalanmış, kıyıya vurmuştu.
Olay halkın tepkisini çekti. Hatta II. Mahmut’un bu işi müneccimlere danışmadan yaptığı için Allah’ın cezası söylentileri de almış yürümüştü.
Aslında…
II. Mahmut yaşamın her boyutunda reformları hayata geçirmişti.
Yeniçeri ocağı kapatılmış, Avrupalı subayların eğitimiyle yeni bir ordu kurulmuş, kılık kıyafet ve günlük hayat alışkanlıklarıyla Avrupa yaşam tarzı saray ve elit kesimlerde hızla yayılmıştı.
Galata civarında gezintiye çıkan bir İngiliz turistin köpeklerin saldırısı sonunda duvardan düşüp ölmesi üzerine İngiltere Büyükelçiliği sert bir nota vermişti.
Ve…
Şehirde aylar süren köpek avını tetikleyen bu notadır.
On binlerce sokak köpeği Sivri Ada’ya gönderilmişti. 10 binlerce aç köpeğin acı uluma sesleri İstanbul’un kıyılarına kadar ulaşıyordu.
Yeni kurulan ordunun savaş meydanlarında artarda yenilgileri, Rus harbi ardından Balkanlarda Milliyetçi Sırp ve Bulgar çetelerinin Müslüman göçlerine neden olması gibi kötü gelişmeler “köpeklerin Sivri Ada’ya sürgününden dolayı Allah’ın cezası” öfke yorumlarını yorumları alevlendirmişti.
Sonunda sağ kalmış köpekler şehre geri getirilmişlerdi.
YABANCI ELİT VE 2. SÜRGÜN
İstanbul’da ikinci köpek toplama ve köpeklerin Sivri Ada’ya gönderilmesiyle sonuçlanan ikinci köpek operasyonu Sultan Abdülaziz devrinde yaşanmıştır.
1870 Beyoğlu yangınında bir çok insan evsiz kalınca Müslüman halk yangınla köpekler arasında bir bağ kurmuştu; “Köpekler sokaklarda olsaydı havlayarak mahalleliye haber verir, belki de yangın büyümeden söndürülebilirdi” yorumları yapılmaktaydı.
Bir kez daha köpek toplama işinden vazgeçildi.
Üçüncü köpek sürgünü Alman İmparatoru II. Wilhelm’in, Abdülhamid döneminde İstanbul’a gelişi bağlamında “sokakların temiz görünmesi için köpekler toplatılmış, şehir dışına nakledilmişlerdi.”
Ayrıca…
Doğu Ekspresiyle İstanbul’a gelecek krema ecnebilerin rahatsız olmamaları kaygısı da köpek sürgününün nedenlerinden biridir.
II. Abdülhamid döneminde “Fransız Pasteur Enstitüsü ile işbirliği yaparak dünyadaki üçüncü Kuduz Enstitüsü” İstanbul’da kurulmuştu.
Çok sayıda hekim “salgın hastalıklar konusunda” ihtisas eğitimi almak üzere yurtdışına gönderilmişti.
İTTİHATÇILARIN KIYIMI
İttihat ve Terakki iktidarı “Enver, Talat ve Cemal Paşaların” oluşturduğu “üç paşalar dönemi” olarak anılır.
İttihatçıların batıcı kanadını temsil eden Dr. Abdullah Cevdet “sokaklarda köpeklere yer yoktur. Ses ve görüntü kirliliğiyle medeni dünyanın yüzüne nasıl bakarız” görüşündeydi. “Batıda olduğu gibi itlaf edilmeleri” gerektiğini savunurdu. İstanbul’daki batılı unsurların da baskısıyla İçişleri Bakanı Talat Paşa “sokak köpeklerinin toplanıp, Hayırsız Ada’ya bırakılmasını” emretmişti.
Köpek toplama ekipleri binlerce köpeği kerpeten benzeri büyük kelepçelerle sokaklardan toplayıp Hayırsız Adalara götürmüşlerdi.
Daha öncekilerle aynı facialar yaşandı. Aç köpekler birbirlerini yediler.
Fransız yazar Claude Farrere yaşanan bu olumsuzlukların baş sorumlusu olarak ittihatçı jön Türkleri göstermişti.
1912-20 yıllarında İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) olarak başarılara imza atan Cemil Topuzlu kendi zamanında “köpeklerin toplanıp, Hayırsız Adalara gönderildiğini, hatta zaman zaman sokaklarda zehirli yemek tuzakları kurarak köpek itlaflarının yapıldığını” söylemiştir.
Sözün sonu…
İstanbul’un fethinden bu yana çok kez uygulanan sorun ve çözüm formülleri bir kez daha gündemde.
“Hiçbir formülün arkasında tam duramamak galiba sorunun kendisinden daha büyük sorun.”
Kaynak : http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/ii-mahmudun-atina-kubbeli-mezar-7135036