Bir ülkede siyaset yapma kültürü ne kadar önemliyse, toplumsal gerçekliği ele alış biçimi de o kadar önemli olmalı. Çünkü toplumlar sadece çatışmalar ve savaşlarla yok olmaz. Ahlaki ya da değerler bakımından toplumsal çürüme de bu ‘yok’ oluşa hizmet eder.
Bakın etrafınıza. Neye dönüştüğümüzü, giderek kabalaşan, nezaketini yitirmiş bazı yarışma programlarının içeriklerinde görebilirsiniz: Adap yok, terbiye yok, görgü yok!
Mesela yemek yarışmaları sadece yemeğin iyi olup olmamasını değil, misafirperverlik ve sofra kültürünü de yarışmanın bir parçası olarak sunmalı. Ancak, yarışmacıların ev sahibine az puan vermek için kasıtlı olarak çirkin ifadeler kullanması ve birbirlerini sürekli aşağılaması, kültürel değerlerin içinin boşaltılmasına neden oluyor. En önemlisi de sosyal ritüellerin bu şekilde çarpıtılması, toplumun bu değerlere olan inancını ve saygısını zayıflatıyor.
Yemek yarışma programlarında oturduğu sofradaki yemeğe sırf kazanmak için tiksinerek bakan yarışmacının, yemeğin tuzu az diye karısını öldüren erkek modelinden bir farkı yok. İkisi de emeğe ve insana saygısızlığın bir göstergesi olmaktan öteye gitmiyor.
★ ★ ★
Peki, ne oldu da geniş kitlelere ulaşarak toplumun değer yargılarını, kültürel normlarını ve bireysel davranışlarını şekillendirmekte önemli rol oynayan kitle iletişim araçları reyting uğruna değerlerden yoksun içerikleri yaygınlaştırmak için birbirleriyle yarışır hale gelebildi? Kalitesiz televizyon programlarının toplum üzerinde derin ve olumsuz etkiler yaratması kimsenin umurunda değil mi?
Hepimiz biliyoruz ki; hayli gelişmiş iletişim araçlarına rağmen televizyon hala geniş kitlelere ulaşan ve toplumun değer yargılarını, kültürel normlarını etkileyen önemli araç. Özellikle bilgi, yemek yarışmaları gibi eğlence programları, izleyiciler üzerinde doğrudan etkiler yaratabiliyor.
★ ★ ★
Yanlış rol modeller, agresif, saygısız, saldırgan davranışları benimseyen bazı programlar sadece temel toplumsal değerlerin zedelenmesine yol açmıyor. Düşünceleri ifade ediş biçimindeki bayağılık ve saldırgan davranışların normalleştirilmesi, günlük yaşamda da özellikle gençler tarafından “kabul edilebilir davranışlar’ yanılgısına neden olabiliyor.
Buna bir iki kişinin saygısızlığı gibi bakamayız. Toplum bilimcilere göre; Toplum içerisinde değer karmaşası ve faydacılığın her şeyin önüne geçmesi etik kurallarının uygulanmasını etkiliyor. Ama daha da önemlisi birlikte zaman geçiren insanların beyinleri zamanla birbirine benzediği için dil, duygu ve bakış açısında ortak kalıplar geliştiriyorlar. Dolayısıyla sadece aile yapımız ya da sosyal çevremiz değil, televizyon programlarında maruz kaldığımız içerikler de kimliklerimizi etkilemekte.
★ ★ ★
Programları, yarışmacıların birbirini aşağıladığı, yargıladığı adaptan ve görgüden yoksun bir hale getirirsek, bu durum topluma ciddi zararlar verecektir. Çünkü eğitim seviyesinin düşük olduğu toplumlarda, bu tür programların izleyici kitlesi de geniştir. Dolayısıyla konu basit değil. Medya içeriklerin kalitesini sorgulamak zorunda. Aksi halde yarattığımız ‘yeni’ toplum modeliyle dil ve değerlerimiz giderek yok olacak. Oluyor da. Nasıl düşüneceğini bilmeyen kitleler kendisine sunulanla olması gereken arasında sıkışıp kalıyorsa sormamız gereken şey belki de “Görgüsüz ve değerlerini yitirmiş bir toplum inşa etmenin kime ne yararı var?” sorusu olmalı.
Kaynak : http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/belma-akcura/toplumsal-kulturde-adap-gorgu-terbiye-7136024