MÖ 3600’den bu yana, büyük ve küçük toplam 14.531 savaş yaşandı ve kayıtlı tarihin tüm yüzyıllarında dünya sadece 292 yıl barış içinde yaşadı. Dolayısıyla barış, tarih boyunca bir istisna, çatışma ise kural oldu. Şimdi, insan türü gözünü yeniden gökyüzüne dikmiş durumda. Ay’ın güney kutbunda kalıcı üsler kurma planları, medeniyetin sınırlarını Dünya’nın ötesine taşımaya hazırlanıyor. Ancak bu büyük adım, beraberinde kadim bir soruyu da getiriyor: İnsanlık, yeryüzünde başaramadığı barışı Ay’da kurabilecek mi?
1960’larda Frank Sinatra’nın “Fly Me to the Moon” şarkısı, insanlığın Ay’a uzanan umut dolu yolculuğunun simgesiydi. 1969’da Apollo 11 ekibinin Ay yüzeyine ayak basmasıyla bu şarkı gerçekliğe de dönüşmüş oldu. Ancak 21. yüzyılın Ay keşifleri, nostaljik bir bilimsel yarıştan ziyade jeopolitik, ekonomik ve stratejik çıkarların merkezine yerleşmiş durumda.
Ay’ın statüsü değişti
Bugün ABD, Çin ve çok sayıda uluslararası ortak, Ay’ın güney kutbunda kalıcı üsler kurmayı hedefliyor. Bu bölge, kalıcı gölgede kalan kraterlerde su buzu barındırması nedeniyle büyük stratejik öneme sahip. Bu buz, yaşam desteği için suya dönüştürülebileceği gibi roket yakıtı üretiminde de kullanılabilir. Ayrıca Ay’ın yüzeyinde nadir toprak elementleri ve diğer değerli minerallerin bulunduğu düşünülüyor.
Ancak hem kaynakların sınırlılığı hem de uygun iniş ve üs kurma bölgelerinin azlığı, uluslararası gerilim ihtimalini artırıyor.



Buna karşılık, Birleşmiş Milletler’in 1979 tarihli Ay Anlaşması (Moon Treaty) da halen geçerli bir uluslararası çerçeve sunuyor. Bu anlaşma, şeffaflık, bilgi paylaşımı ve uluslararası kaynak yönetimi ilkelerini esas alıyor. Ancak ABD, Çin ve Rusya’nın imzacı olmaması, uygulamada anlaşmayı zayıflatıyor. Yine de birçok uzay hukuku uzmanına göre Ay Anlaşması küçük güncellemelerle en adil ve sürdürülebilir model haline gelebilir.
Yeni çağ başlıyor

Her iki süper gücün projeleri –NASA’nın Artemis Üs Kampı ve Çin’in ILRS programı– insanlığın Ay’daki kalıcı varlığının temellerini atıyor. Fakat asıl mesele, insanlığın yeryüzündeki rekabetini Ay’a taşıyıp taşımayacağı.
21. yüzyılda, “ilk gidenin sahip olduğu” Vahşi Batı anlayışını Ay’a taşımak mümkün değil. Oraya kim giderse gitsin, herkes aynı gezegenin insanı olacak. Uzay ve Ay, ekonomik gelişimden bilimsel ilerlemeye kadar pek çok alanda iş birliği için benzersiz fırsatlar sunuyor. Bu nedenle, insanlığın uzaydaki varlığını genişletmesi sadece bir hedef değil, bu yüzyılın en büyük zorunluluğu olarak görülmeli.
Kaynak : https://www.donanimhaber.com/savaslar-dunya-ya-mi-ozgu-ay-da-baris-mumkun–197643